İlk Tanışma

Üç tekerlek…

Yüzde yüz yerli sermaye ve Türk işçisinin emeği ile inşa edilen gecekondumuzun yağmur yağınca çamur deryasına dönen avlusunda üç tekerlekli bisikletimin arka tekerini çamurdan kurtarmaya çalışırken ağabeyimin ellerinde devasa bir cihaz geldi… Haki yeşil rengi, dev gibi iki tekeri ve arka selesi ile motosiklet olarak baba enduro makineleri çağrıştıran bu aletin adı Bisan çift kadro bisikletti. Arka sehpası üzerinde zebellah gibi dikelen bu aleti abim kullanacaktı. Zaten çocukluk idolüm olan ağabeyimden başkası böyle devasa bir aleti idare edemezdi.

Bisan çift kadrolunun arka selesi oturma grubu gibidir. Hatta öyle ki arka sele üzerine güzelce bir minder serildiği taktirde, bisikletin çift amortisörlü sürücü selesinden bile daha konforlu olur. Nereden biliyorum? Çünkü bacaksız bir veletken ağabeyim beni arkasına alır Karşıyaka’ya gezmeye götürürdü. İlkokul çocuğu olan ben bisikletin selesinin altındaki demir tutamağa sıkıca yapışır ve zerre kadar korkuya kapılmazdım. Ne de olsa direksiyonda İsmail Ağabeyim vardı… Şimdi düşünüyorum da, ikimizde de kask olmadan, hele ben arkada çocuk halimle nasıl sokak sokak dolaşmışız? Akıl fikir işte!

İlk tanışma…

İki teker ile tanışmam çocukken annemin memleketi olan Uşak’a gidişlerimizden birinde olduydu. Anneannemlerin eski ahşap evinin kilerinde duran kuzenimin çakma BMX bisikleti biz Uşak’a gelince kilitlenirdi. Daha doğrusu yaşça benden büyük olan kuzenim bisikletini kilitlerdi. Gizli saklı kilere girerek üzerine çıktığım bu bisiklet için ev halkı sürekli bozuk, lastikleri inik vs gibi bahaneler uydururdu. Amaç belli tabi… Kuzen bisikletini kurcalamamı istemiyordu.

Bir gün yine gizlice girdiğim kilerde bisikleti kilitsiz buldum. Eski ahşap evlerin kilerleri hangar gibi olur. O karanlık, loş ve örümcek ağlarıyla döşeli kilerin içinde o gün ilk pedallarımı çevirdiğimi hatırlıyorum. Sonradan ev halkı ve dolayısıyla kuzen tarafından benim bu kaçamaklarım anlaşılmış olacak ki kuzenim kendiliğinden bisikletini sokağa çıkarıp bana evin etrafında birkaç tur vermişti. O gün kendimi kuş kadar özgür hissetmiştim. İki pedal çevirmekle yağ gibi gidiyordum. Bisikletle her yere gidebilirim, düşüncesine kapılmıştım. Tadı damağımda kalmıştı…

Ve sonrası…

Çocukluğun en güzel yanlarından birisi de ev gezmeleridir. Mahalle kadınlarının meclis misali toplanıp kah hep bir ağızdan birbirlerine hal hatır sorduğu kah küçük gruplar halinde birbirleri ile sohbet ettiği o misafirlik ortamında leziz ev yapımı çörekler afiyetle yenirdi. Evden çıkmadan önce sıkı sıkıya tembihlenen gittiğimiz yerdeki büyüklerin ellerini öpmek, yaramazlık yapmamak ve uslu uslu oturmak eylemi çocuk bünyesinde bir süre sonra sıkıntı yarattığı için anneden yaramazlık yapmamak şartıyla izin alınarak bahçeye çıkılırdı. Bir gün yine böyle bir komşu gezmesinde bahçenin kuytu köşesinde terk edilmiş bir bisiklet bulmuştum. Diğer çocuklara ve ev sahibine çaktırmadan bir iki pedal çevirdiğim olduydu. Kesinlikle bu aletten benim de olmalıydı. Ama nasıl?

Bisan çift kadro…

Babama bisiklet aldırana kadar iflahım kesilmişti. Ağabeyimin çift kadrolu bisan bisikletini bacak kadar boyum seleye yetmediği için pedallarını tek bacağımı şasenin arasından geçirerek sürerdim. Binmemem için lastiği inik tutulan bu gavur ölüsünü azimle sokağa indirir ve inik lastikle jantın üzerinde sürerdim. Şimdiki efor kapasitemle düşününce çocukken nükleer yakıt mı ne kullanıyormuşum? O zırhlı aracı mahallenin yokuşlarına nasıl çıkarıyormuşum? Hadi çıkardım diyelim… Hangi akla hizmet ederek dimdik yokuşlardan kelle koltukta son sürat iniyormuşum?

Bisan kaptan…

Sonunda feryatlarımı duyan yetkililer orta ikiye geçmemin şerefine bana bir bisiklet almaya karar verdiler. Ama o da nesi? Bütün mahalle çocuklarında BMX marka bisiklet varken babam illa bisan kaptan marka bisiklet almaya çalışıyor... Bütün karizmayı darmadağın edecek bu bisikleti ne kadar istemediğimi söylesem de başka alternatifim olmaması nedeniyle Bisan Kaptan marka bisikletim olmuştu. Halbuki BMX daha ucuzdu…

Aslında oldukça fiyakalı bir bisiklet olan kaptan’ı şimdiki cruiser motosikletlere benzetiyorum. Alçak selesi, gidonun şekli, kromajlı yapısı ile bisiklet camiasının cruiser’ı olan Bisan Kaptan için onu bir chopper yapacak fikirlere sahiptim. Mesela arka seleyi söküp, gidonu ve lastikleri değiştirdim mi, bir de ortaya bir kadro ekledim mi, ortaya BMX azmanı bir bisiklet çıkacaktı… Tabii bütün bunları yapamadım. Gavur ölüsü kadar olmasa da eşek ölüsü kadar ağır ve vitessiz olan bu aleti o haliyle kullandım.

Çeteleşme…

Hepimizin başından geçmiştir. Gruplaşma dediğimiz çocukluk çetelerinde bisikletin varsa yer alabilirsin. Çocukluğumuzda iki baba bisiklet çetesi vardı; pinokyocular ve BMX’ciler…Bir de liseli ağabeylerimizin bindiği büyük jantlı on sekiz vitesli bisikletliler vardı. Pinokyoculara grup ya da bisiklet çetesi denmezdi zaten. Genelde kız bisikleti olarak bilinirdi. Pinokyoya binen erkek çocuğunun BMX’cilerce dışlanmaması için o pinokyo ile akrobasinin kralını yapması gerekirdi. Her ne kadar pinokyocu olmasam da Bisan Kaptan’cı olarak ben de öyle yaptım… Tamam altımda BMX yoktu; ama Kaptan bisikletin resmen anasını ağlattım. Kaçak girdiğimiz askeri bölgedeki hendeklerden tümseklerden, kısaca BMX’cilerin geçtiği tüm off road yollara vurdum aleti. Ayrıca sürat konusunda hiçbir BMX, Kaptanı geçemezdi. Hele bayır aşağı kapışıyorsak Kaptanın zebellah gibi cüssesi ile hızlanmasına hiçbir BMX bisiklet karşılık veremezdi. BMX tayfası ile gezip dolaştığım için ara sıra kankalarla bisiklet değiş tokuşu yapardık. O değiş tokuşlarla zaten BMX hevesimi de atmış olurdum üzerimden… Ama aletlerin anasını ağlatırdık! Tabii üst baş pert vaziyete geldiğimiz de çok olurdu. Oturup üstümüzdeki yara bereyi sayar kiminki fazla çıkarsa onun sözü geçerdi. Yara beresi olmayana muhallebi çocuğu (apartman çocuğu) muamelesi çekilirdi. Çocukluk işte...

Kapak Fotoğrafı: Sin